Yerküre üzerinde en büyük enerji boşalımı olan Deprem doğal olayı insanlığın yaşadığı en önemli afetlerin başında yer almaktadır. Ülkemiz dünya‟nın en önemli deprem bölgelerinden olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Bununla birlikte, Ülkemiz topraklarının %66‟sı 1‟inci ve 2‟inci derece deprem bölgesinde bulunmakta, nüfusunun %70‟inin ve büyük sanayi tesislerinin %75‟inin bulunduğu bölgelerde, büyük bir deprem olma ihtimali çok yüksek olup, büyük can ve mal kayıplarına yol açan depremlerle sık sık karşılaşılmıştır. Sadece depremler nedeniyle, son yüzyıldır hemen hemen 100.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir ve doğal kaynaklı afetlerin neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıplarının ülkemizin GSMH‟nin %3‟üne karşılık gelmektedir. Geçmişte birçok yıkıcı depremlerde meydana gelen can ve mal kayıpları gibi gelecekte de meydana gelebilecek depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrama riski her zaman mevcuttur. Bu nedenle, her yıl 01-07 Mart tarihleri arasında deprem haftası olarak kutlamaları ile, yakın tarihte yaşadığımız; 7.4 büyüklüğünde 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, 7.2 büyüklüğünde 12 Kasım 1999 Düzce Depremi, 5.9 büyüklüğünde 19 Mayıs 2011 Simav Depremi, 5.4 büyüklüğünde 22 Eylül 2011 Erzincan- Kemah Depremi, 7.1 büyüklüğünde 23 Ekim 2011 Van Depremi ve 5.6 büyüklüğünde 09 Kasım 2011 Van-Edremit Depremlerindeki can ve mal kayıplarını ve yaşadığımız büyük acıları anlamak, unutmamak ve unutturmamak ve bu kapsamda toplumun depreme karşı hazırlıklı olması, deprem tehlikesi bilincinin yerleştirilmesi ve deprem olayının kamuoyu gündeminde kalmasını sağlamak büyük önem arz etmektedir. Deprem ve afet gerçeği artık herkesin hemfikir olduğu ve bu konuda ortak eylem kapsamında çalışmalar yapılması gereken en önemli konulardan biridir. Ülkemizin her kesiminde yetkililer tarafından, deprem ve afetlere karşı dirençli ve güvenli yerleşim yerlerinin belirlenmesi, halkımızın güvenli yapılarda yaşaması ve afetlere hazır olmasının sağlanması konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması mümkün değildir. Doğanın bir gerçeği olan depremler önlenemez, ancak alınacak akılcı ve bilimsel önlemler, bilinçli eğitim ve planlı yerleşim ile deprem zararlarını azaltabilir. Bir doğa olayı olan depremlerin afete dönüşmesi, felaket olarak yaşanması halkımızın yazgısı olamaz, olmamalıdır. Bu vesile ile ülkemizde dünden bugüne yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Tekrar büyük acılar yaşamamak, canlarımızı ve varlıklarımızı kaybetmemek için, afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması kapsamında, afet öncesi hazırlık, kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ve yeniden inşa safhalarında yapılması gereken çalışmaların yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda yönetilmesi olarak tanımlanan "Afet Yönetimi" konusunda tüm toplum bileşenlerine, kamu kurum ve kuruluşlara, üniversitelere ve hükümetlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Günümüz afet yönetim ilkeleri ve dünya genelinde bilinen uygulamaların afet yönetimlerinin çok paydaşlı ve etkin katılım sağlanarak başarıya ulaştığını göstermektedir. Böylece, afet bilinci gelişmiş, bireyden ailesine, mahallesinden ilçesine ve ilinden ülkesinin her kesimiyle afetlere hazır bir toplum oluşturmak için hepimize büyük görevler düşmektedir. Bu aşamada yaşadığımız havasını teneffüs ettiğimiz sakini değil, sahibi olduğumuz Trabzon ilimiz ve deprem ilişkisi hakkındaki görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Trabzon ili deprem bölgelendirme haritasına göre 4. Derece deprem bölgesi olarak belirtiliyor ise de, deprem olayını İlimiz açısından bir değerlendirmesini yapma zorunluluğumuz vardır. Son 10 yıl içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesinde deniz içinde ve çoğunlukla büyüklükleri 5.0‟den küçük olmasına rağmen özellikle Trabzon il ve ilçelerinin sahil kesimlerinde önemli derecede hissedilen depremler meydana gelmiştir. Bu depremler Karadeniz‟de daha önce hidrokarbon arama amaçlı yapılan sismik çalışmalarla belirlenmiş olan Güney Batı-Kuzey Doğu uzanımlı kırıklarda (faylarda) (doğudan batıya, Rize, Trabzon ve Ordu kırıkları veya fayları) meydana gelmiştir. Her ne kadar deniz içinde bazı faylar belirlenmiş ise de, Doğu Karadeniz bölgesinin deniz içi fayların varlığı ve sistematik davranışları tam olarak haritalanmış değildir. Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, 1968 Bartın depremi (6.8 büyüklüğünde) hemen Karadeniz Bölgesinde en deniz içinde kıyıya paralel uzanan ve bilimsel olarak kuzeyden güneye dalma zonu içinde yer alan ters kırık hattında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Doğu Karadeniz Bölgesi deniz alanının Jeofizik ve Jeolojik verilerle detaylı şekilde araştırılması ve jeotektonik yapının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde Trabzon ili‟nin deprem açısından tehlike değerlendirmelerinin ciddi olarak yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü Trabzon ili çevresinde çarpık ve kontrolsüz bir yapılaşma çok hızla ilerlemektedir. Yeni imar düzenlemeleri (Kaşüstü, Yıldızlı, Söğütlü, Of, Çukurçayır, Boztepe, Beşirli, Konaklar, vd.) ile çok yüksek katlı binalar, dere yataklarına, dağ yamaçlarına ve deniz-dağ arası geniş düzlükler (ki bu alanlar çok kalın, ~50m‟yi aşan, alüvyonal malzemeleri, kil, kum, silt, çakıl karışımı, içermektedir) yapılmaktadır. Bununla birlikte, sürekli deniz dolgu alanları oluşturulmaktadır. Depremler bazen deprem odağına yakın alanlarda daha az hasara, ancak uzak alanlarda daha fazla hasara neden olabilmektedir. Bu durum depremin büyüklük veya küçüklüğünden ziyade zeminlerin yerel davranışları ile ilişkilidir. Bunlar, zeminin gelen deprem yüklerini büyütmesi, zemin sıvılaşma, zemin hakim titreşim sürelerinin artması ve temel kaya topoğrafyasının deprem dalgalarını odaklaması ve saçması olarak bilinmektedir. Depremin en fazla hissedildiği, etkilediği ve hasara neden olduğu alanlar zayıf dayanımlı zemin olarak tanımlanan, kalın alüvyon tabakalarının yeraldığı dere yatakları, deniz kenarları ve diğer düzlüklerle, aşırı eğimli ve kalın toprak örtülü dağ yamaçlardır. Bununa birlikte, yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın olması ve sağlam zeminlerin yani temel kayanın topoğrafyası da depremin zemin davranışı etkileyen önemli unsurlardır. Bunların en tipik örneklerini ülkemizdeki, 1970 Kütahya-Gediz depreminin 135km uzakta Bursa ovasındaki Tofaş fabrikasına verdiği ciddi hasarlardan, 1999-Kocaeli depremlerinin 140 km uzaklıktaki İstanbul‟un belirli semtlerinde verdiği can ve mal kayıplarından (örnekler artırılabilir) bilmekteyiz. İlginç bir örnek, Meksika Körfezin‟de meydana gelen 1985-Michoacan depremi (8.1 büyüklüğünde) Mexico City şehrine ~400km olmasına karşılık şehirde çok büyük hasarlara neden olmuştur. Çünkü Şehir, alüvyonal malzemelerle dolmuş ve yeraltı su içeriği yüksek olan bir Kanyonun (dolmuş derin bir vadi) üzerine kurulmuştur. Bu gerçek ancak deprem sonrası depremin bu kadar uzakta çok fazla hasar vermesinin nedenlerinin Jeofizik Mühendisliği yöntemleri ile araştırılması sonucu ortaya çıkmıştır. Deprem Ülkemizin en sık yaşadığı doğal bir olaydır ve sonuçları afete dönüştüğünde en fazla can ve mal kaybına neden olan bir olaydır. Ancak bilmeliyiz ki, aslında deprem, yağmur, kar, rüzgar, vb. gibi normal doğal olaylar gibi yerkürenin yaşamının bir sonucudur ve yerküre var oldukça da olacaktır. Depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuz Ülkemizde; Doğa olaylarının afete dönüşmemesi, toplumsal acıların tekrar yaşanmaması için, daha önce defalarca belirttiğimiz bazı konuları bir kez daha hatırlatmayı gerekli görüyoruz. Sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının oluşturulmasında Meslek Odalarımızın en önemli görevlerinden biride mesleki denetimdir. Buradaki amaç, hazırlanan yer inceleme ve değerlendirme (zemin etüt) raporların bilimsel ve teknik şartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesidir. Ancak; deprem ve afetlere karşı sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının, nitelikli yapılaşmanın sağlanmasına yönelik olarak meslek Odalarımızın yapmakta olduğu, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, 02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete„de yayımlanan, 6495 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun„da; Madde 73 p) 1ı) 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesine eklenen 1ı) bendi ile kaldırılmıştır. Kaldırılan mesleki denetim yetkisinin ivedikle iade edilmesi gerekmektedir. Böylece, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı açısından, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, yeni mevzuat düzenlenmesi ile yeniden tesis edilmeli ve standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetleri önlenmelidir. Depreme dayanıklı yapı tasarımı için zemin etütlerinde mutlaka Jeofizik Mühendisliği Hizmetleri etkin ve yetkin şekilde yer almalıdır. İmar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan yeni yerleşim yerleri belirlenmemeli ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemelidir. Riskli alanlar imara açılmamalıdır. Bilimsel normlara dayalı yer seçimi yapılmalıdır. Niteliksiz yapı üretimi engellenmelidir. Binayı yıkan depremin dinamik parametreleridir. Zeminin dinamik özelikleri Jeofizik Mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Yer seçiminde ve yapılaşmada zemin özelliklerine göre binalar yapılmalıdır. Merkezi ve yerel idarelerde zemin etüt raporlarının standartlara uygun yapılmasının sağlanması ve denetimi için Jeofizik Mühendisi istihdamı arttırılmalıdır. Kamusal denetim etkinleştirilmelidir. Yerel idarelerde zemin etüt raporlarının kontrolü ve gerekli durumlarda yerinde denetimi amacıyla Jeofizik Mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilmelidir. Yapı Denetim Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler, TMMOB ve Meslek Odaların önerileri alınarak yeniden düzenlenmelidir. 4708 Sayılı Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği değiştirilmeli, yapı üretim sürecinden bitimine kadar önemli bir rol oynayan Jeofizik Mühendislerinin Teknik Müşavirlik Kuruluşu veya Yapı Denetim Kuruluşu ortağı olma zorunluluğu getirilmelidir. 6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Kanunun Uygulama Yönetmeliği"nde, mevcut binaların değerlendirilmesi, riskli bina tespitleri ve güçlendirme çalışmalarında yapılacak tahribatsız incelemelerde Jeofizik Mühendisliği hizmetleri zorunlu hale getirilmelidir. <<<<Bir doğa olayı olan depremlerin önlenemeyeceğini ancak alınacak bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile en aza indirilebileceğini unutmamalıyız. Bu nedenle>>>, Afetler Sonrası Krizi Değil, Afetler Öncesi Riskler Yönetilmeli Riskleri Belirlemek İçin Yerbilimsel Çalışmalar Eksiksiz Yapılmalı Zemin Etütlerininde Tüm Sorumlu Mühendislerin (Jeofizik-Jeoloji-Jeoteknik) Yer Alması Sağlanmalı Bu kapsamda, özellikle Kentlerin İmar Planlaması süreçlerinde mutlaka, 1. Yerleşime uygun alanlar 2. Önlemli alanlar 3. Ayrıntılı jeoteknik inceleme gerektiren alanlar 4. Yerleşime uygun olmayan alanlar kesinlikle Jeolojik-Jeofizik-Jeoteknik çalışmalarla birlikte belirlenmelidir ve yerleşime uygunluk haritaları amaca göre 1/25000, 1/5000 ve 1/1000 ölçeklerinde kent yöneticileri tarafından hazırlatılmalıdır. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak depremle iç içe yaşayan ülkemizde, yaşayacağımız depremlerin yıkıcı afetlere dönüşmemesi için akıl, bilim ve mühendislik gerçekleri doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini ifade ediyor, depremlerde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz. GELECEK NESİLLERE GÜVENLE YAŞANABİLİR ve GÜZEL BİR TRABZON İÇİN…
Saygılarımızla, Prof. Dr. Hakan KARSLI TMMOB Jeofizik Mühendisleri Trabzon Şubesi Şube Başkanı |