(+90) 312 418 82 69

jfmo@jeofizik.org.tr

Milli Müdafaa Caddesi NO:10/7

06650 Kızılay/ANKARA
MENU
17 MART DEPREM HAFTASI VE DEPREMİN TRABZON İLİ İÇİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

17 MART DEPREM HAFTASI VE DEPREMİN TRABZON İLİ İÇİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Yerküre üzerinde en büyük enerji boşalımı olan Deprem doğal olayı insanlığın
yaşadığı en önemli afetlerin başında yer almaktadır. Ülkemiz dünya‟nın en önemli
deprem bölgelerinden olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Bununla
birlikte, Ülkemiz topraklarının %66‟sı 1‟inci ve 2‟inci derece deprem bölgesinde
bulunmakta, nüfusunun %70‟inin ve büyük sanayi tesislerinin %75‟inin bulunduğu
bölgelerde, büyük bir deprem olma ihtimali çok yüksek olup, büyük can ve mal
kayıplarına yol açan depremlerle sık sık karşılaşılmıştır. Sadece depremler
nedeniyle, son yüzyıldır hemen hemen 100.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir
ve doğal kaynaklı afetlerin neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıplarının
ülkemizin GSMH‟nin %3‟üne karşılık gelmektedir.
Geçmişte birçok yıkıcı depremlerde meydana gelen can ve mal kayıpları gibi
gelecekte de meydana gelebilecek depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrama
riski her zaman mevcuttur. Bu nedenle, her yıl 01-07 Mart tarihleri arasında deprem
haftası olarak kutlamaları ile, yakın tarihte yaşadığımız; 7.4 büyüklüğünde 17
Ağustos 1999 Marmara Depremi, 7.2 büyüklüğünde 12 Kasım 1999 Düzce Depremi,
5.9 büyüklüğünde 19 Mayıs 2011 Simav Depremi, 5.4 büyüklüğünde 22 Eylül 2011
Erzincan- Kemah Depremi, 7.1 büyüklüğünde 23 Ekim 2011 Van Depremi ve 5.6
büyüklüğünde 09 Kasım 2011 Van-Edremit Depremlerindeki can ve mal kayıplarını
ve yaşadığımız büyük acıları anlamak, unutmamak ve unutturmamak ve bu
kapsamda toplumun depreme karşı hazırlıklı olması, deprem tehlikesi bilincinin
yerleştirilmesi ve deprem olayının kamuoyu gündeminde kalmasını sağlamak büyük
önem arz etmektedir.
Deprem ve afet gerçeği artık herkesin hemfikir olduğu ve bu konuda ortak eylem
kapsamında çalışmalar yapılması gereken en önemli konulardan biridir. Ülkemizin
her kesiminde yetkililer tarafından, deprem ve afetlere karşı dirençli ve güvenli
yerleşim yerlerinin belirlenmesi, halkımızın güvenli yapılarda yaşaması ve afetlere
hazır olmasının sağlanması konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Depremlerin
herhangi bir irade ile durdurulması mümkün değildir. Doğanın bir gerçeği olan
depremler önlenemez, ancak alınacak akılcı ve bilimsel önlemler, bilinçli eğitim ve
planlı yerleşim ile deprem zararlarını azaltabilir. Bir doğa olayı olan depremlerin afete
dönüşmesi, felaket olarak yaşanması halkımızın yazgısı olamaz, olmamalıdır. Bu
vesile ile ülkemizde dünden bugüne yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren
vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Tekrar büyük acılar yaşamamak, canlarımızı ve varlıklarımızı kaybetmemek için,
afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması kapsamında, afet öncesi hazırlık,
kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ve yeniden inşa safhalarında yapılması gereken
çalışmaların yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için toplumun tüm
kurum ve kuruluşlarıyla kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda yönetilmesi
olarak tanımlanan "Afet Yönetimi" konusunda tüm toplum bileşenlerine, kamu kurum
ve kuruluşlara, üniversitelere ve hükümetlere büyük sorumluluklar düşmektedir.
Günümüz afet yönetim ilkeleri ve dünya genelinde bilinen uygulamaların afet
yönetimlerinin çok paydaşlı ve etkin katılım sağlanarak başarıya ulaştığını
göstermektedir. Böylece, afet bilinci gelişmiş, bireyden ailesine, mahallesinden

ilçesine ve ilinden ülkesinin her kesimiyle afetlere hazır bir toplum oluşturmak için
hepimize büyük görevler düşmektedir.
Bu aşamada yaşadığımız havasını teneffüs ettiğimiz sakini değil, sahibi olduğumuz
Trabzon ilimiz ve deprem ilişkisi hakkındaki görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmak
istiyoruz. Trabzon ili deprem bölgelendirme haritasına göre 4. Derece deprem bölgesi
olarak belirtiliyor ise de, deprem olayını İlimiz açısından bir değerlendirmesini yapma
zorunluluğumuz vardır. Son 10 yıl içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesinde deniz içinde
ve çoğunlukla büyüklükleri 5.0‟den küçük olmasına rağmen özellikle Trabzon il ve
ilçelerinin sahil kesimlerinde önemli derecede hissedilen depremler meydana
gelmiştir. Bu depremler Karadeniz‟de daha önce hidrokarbon arama amaçlı yapılan
sismik çalışmalarla belirlenmiş olan Güney Batı-Kuzey Doğu uzanımlı kırıklarda
(faylarda) (doğudan batıya, Rize, Trabzon ve Ordu kırıkları veya fayları) meydana
gelmiştir. Her ne kadar deniz içinde bazı faylar belirlenmiş ise de, Doğu Karadeniz
bölgesinin deniz içi fayların varlığı ve sistematik davranışları tam olarak haritalanmış
değildir. Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, 1968 Bartın depremi (6.8 büyüklüğünde)
hemen Karadeniz Bölgesinde en deniz içinde kıyıya paralel uzanan ve bilimsel olarak
kuzeyden güneye dalma zonu içinde yer alan ters kırık hattında gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla, Doğu Karadeniz Bölgesi deniz alanının Jeofizik ve Jeolojik verilerle
detaylı şekilde araştırılması ve jeotektonik yapının ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde Trabzon ili‟nin deprem açısından tehlike
değerlendirmelerinin ciddi olarak yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü Trabzon
ili çevresinde çarpık ve kontrolsüz bir yapılaşma çok hızla ilerlemektedir. Yeni imar
düzenlemeleri (Kaşüstü, Yıldızlı, Söğütlü, Of, Çukurçayır, Boztepe, Beşirli, Konaklar,
vd.) ile çok yüksek katlı binalar, dere yataklarına, dağ yamaçlarına ve deniz-dağ arası
geniş düzlükler (ki bu alanlar çok kalın, ~50m‟yi aşan, alüvyonal malzemeleri, kil,
kum, silt, çakıl karışımı, içermektedir) yapılmaktadır. Bununla birlikte, sürekli deniz
dolgu alanları oluşturulmaktadır.
Depremler bazen deprem odağına yakın alanlarda daha az hasara, ancak uzak
alanlarda daha fazla hasara neden olabilmektedir. Bu durum depremin büyüklük
veya küçüklüğünden ziyade zeminlerin yerel davranışları ile ilişkilidir. Bunlar, zeminin
gelen deprem yüklerini büyütmesi, zemin sıvılaşma, zemin hakim titreşim sürelerinin
artması ve temel kaya topoğrafyasının deprem dalgalarını odaklaması ve saçması
olarak bilinmektedir. Depremin en fazla hissedildiği, etkilediği ve hasara neden
olduğu alanlar zayıf dayanımlı zemin olarak tanımlanan, kalın alüvyon tabakalarının
yeraldığı dere yatakları, deniz kenarları ve diğer düzlüklerle, aşırı eğimli ve kalın
toprak örtülü dağ yamaçlardır. Bununa birlikte, yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın
olması ve sağlam zeminlerin yani temel kayanın topoğrafyası da depremin zemin
davranışı etkileyen önemli unsurlardır. Bunların en tipik örneklerini ülkemizdeki, 1970
Kütahya-Gediz depreminin 135km uzakta Bursa ovasındaki Tofaş fabrikasına verdiği
ciddi hasarlardan, 1999-Kocaeli depremlerinin 140 km uzaklıktaki İstanbul‟un belirli
semtlerinde verdiği can ve mal kayıplarından (örnekler artırılabilir) bilmekteyiz. İlginç
bir örnek, Meksika Körfezin‟de meydana gelen 1985-Michoacan depremi (8.1
büyüklüğünde) Mexico City şehrine ~400km olmasına karşılık şehirde çok büyük
hasarlara neden olmuştur. Çünkü Şehir, alüvyonal malzemelerle dolmuş ve yeraltı su
içeriği yüksek olan bir Kanyonun (dolmuş derin bir vadi) üzerine kurulmuştur. Bu
gerçek ancak deprem sonrası depremin bu kadar uzakta çok fazla hasar vermesinin
nedenlerinin Jeofizik Mühendisliği yöntemleri ile araştırılması sonucu ortaya çıkmıştır.

Deprem Ülkemizin en sık yaşadığı doğal bir olaydır ve sonuçları afete dönüştüğünde
en fazla can ve mal kaybına neden olan bir olaydır. Ancak bilmeliyiz ki, aslında
deprem, yağmur, kar, rüzgar, vb. gibi normal doğal olaylar gibi yerkürenin yaşamının
bir sonucudur ve yerküre var oldukça da olacaktır.
Depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuz Ülkemizde; Doğa olaylarının
afete dönüşmemesi, toplumsal acıların tekrar yaşanmaması için, daha önce
defalarca belirttiğimiz bazı konuları bir kez daha hatırlatmayı gerekli görüyoruz.
Sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının oluşturulmasında Meslek Odalarımızın
en önemli görevlerinden biride mesleki denetimdir. Buradaki amaç, hazırlanan
yer inceleme ve değerlendirme (zemin etüt) raporların bilimsel ve teknik
şartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesidir. Ancak;
deprem ve afetlere karşı sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının, nitelikli
yapılaşmanın sağlanmasına yönelik olarak meslek Odalarımızın yapmakta
olduğu, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları,
02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete„de yayımlanan, 6495 sayılı
"Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun„da; Madde 73 p) 1ı) 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanununun 8. maddesine eklenen 1ı) bendi ile kaldırılmıştır. Kaldırılan mesleki
denetim yetkisinin ivedikle iade edilmesi gerekmektedir. Böylece, sağlıklı ve
güvenli bir çevrede yaşama hakkı açısından, kamusal mesleki denetim
kapsamında yapılan rapor onayları, yeni mevzuat düzenlenmesi ile yeniden
tesis edilmeli ve standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetleri
önlenmelidir.
Depreme dayanıklı yapı tasarımı için zemin etütlerinde mutlaka Jeofizik
Mühendisliği Hizmetleri etkin ve yetkin şekilde yer almalıdır.
İmar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan
yeni yerleşim yerleri belirlenmemeli ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda
mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemelidir.
Riskli alanlar imara açılmamalıdır. Bilimsel normlara dayalı yer seçimi
yapılmalıdır. Niteliksiz yapı üretimi engellenmelidir.
Binayı yıkan depremin dinamik parametreleridir. Zeminin dinamik özelikleri
Jeofizik Mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Yer seçiminde ve
yapılaşmada zemin özelliklerine göre binalar yapılmalıdır.
Merkezi ve yerel idarelerde zemin etüt raporlarının standartlara uygun
yapılmasının sağlanması ve denetimi için Jeofizik Mühendisi istihdamı
arttırılmalıdır. Kamusal denetim etkinleştirilmelidir. Yerel idarelerde zemin etüt
raporlarının kontrolü ve gerekli durumlarda yerinde denetimi amacıyla Jeofizik
Mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilmelidir.
Yapı Denetim Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler, TMMOB
ve Meslek Odaların önerileri alınarak yeniden düzenlenmelidir.
4708 Sayılı Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği değiştirilmeli, yapı üretim
sürecinden bitimine kadar önemli bir rol oynayan Jeofizik Mühendislerinin
Teknik Müşavirlik Kuruluşu veya Yapı Denetim Kuruluşu ortağı olma
zorunluluğu getirilmelidir.
6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve
Kanunun Uygulama Yönetmeliği"nde, mevcut binaların değerlendirilmesi, riskli

bina tespitleri ve güçlendirme çalışmalarında yapılacak tahribatsız
incelemelerde Jeofizik Mühendisliği hizmetleri zorunlu hale getirilmelidir.
<<<<
Bir doğa olayı olan depremlerin önlenemeyeceğini ancak alınacak
bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile en aza indirilebileceğini unutmamalıyız.
Bu nedenle
>>>,
Afetler Sonrası Krizi Değil, Afetler Öncesi Riskler Yönetilmeli
Riskleri Belirlemek İçin Yerbilimsel Çalışmalar Eksiksiz Yapılmalı
Zemin Etütlerininde Tüm Sorumlu Mühendislerin (Jeofizik-Jeoloji-Jeoteknik)
Yer Alması Sağlanmalı
Bu kapsamda, özellikle Kentlerin İmar Planlaması süreçlerinde mutlaka,
1. Yerleşime uygun alanlar
2. Önlemli alanlar
3. Ayrıntılı jeoteknik inceleme gerektiren alanlar
4. Yerleşime uygun olmayan alanlar
kesinlikle Jeolojik-Jeofizik-Jeoteknik çalışmalarla birlikte belirlenmelidir ve
yerleşime uygunluk haritaları amaca göre 1/25000, 1/5000 ve 1/1000 ölçeklerinde
kent yöneticileri tarafından hazırlatılmalıdır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak depremle iç içe yaşayan
ülkemizde, yaşayacağımız depremlerin yıkıcı afetlere dönüşmemesi için akıl, bilim ve
mühendislik gerçekleri doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini ifade ediyor,
depremlerde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
GELECEK NESİLLERE GÜVENLE YAŞANABİLİR ve GÜZEL BİR TRABZON İÇİN…

Saygılarımızla,
Prof. Dr. Hakan KARSLI
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Trabzon Şubesi
Şube Başkanı

Okunma Sayısı: 959