(+90) 312 418 82 69

jfmo@jeofizik.org.tr

Milli Müdafaa Caddesi NO:10/7

06650 Kızılay/ANKARA
MENU
ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI” TMMOB GÖRÜŞÜ

ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI” TMMOB GÖRÜŞÜ

TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ
ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI TASLAĞI
2012-2023 HAKKINDA GÖRÜŞÜ

Ülkemiz bilim ve mühendisliğe aykırı uygulamalar ile rant politikaları nedeniyle, bir "deprem ve afet ülkesi" olmuştur. GSMH‘nin her yıl ortalama % 3‘ü ile % 7‘si afet zararlarını karşılamaya harcanmaktadır. Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ/kaya düşmesi, su baskını v.b. olaylar bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, kısaca ranta dayalı hızlı, düşük nitelikli, tasarımsız, plansız kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu insani, sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmektedir. Türkiye‘nin deprem sorunu bu bağlamda ve bir bütünsellik içinde ele alınmalıdır.

Depremlerden ve diğer bütün doğal ve toplumsal afetlerden korunma yönündeki istemler, en temel insan hakkı olarak ele alınmalı ve daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrenin her yurttaş için temel insan hakkı olduğu ana ilke olarak kabul edilmelidir.

Türkiye aktif bir deprem kuşağı üstünde bulunmakta; ülke topraklarının, sanayisinin ve barajlarının büyük bir kısmı deprem kuşağı içinde yer almaktadır.

Bu gerçeklere karşın Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi platform ve oluşumların devre dışı bırakıldığı bir ortamda deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası önlemler bütünlüğüne dikkat çekmek oldukça önem taşımaktadır.

Deprem, jeoloji ve jeofizikten şehir plancılığı, inşaat, mimarlık, elektrik, makina mühendisliği disiplinlerine dek çok bilimli bir mühendislik, mimarlık alanıdır. Ancak ülkemizde gerek depremler gerekse birçok toplumsal olay ve durum açısından mühendisliğe gereken önem verilmediği ve hatta geriletilmeye çalışıldığı için zincirleme birçok sorun oluşmakta ve gereken katkılar alınamamaktadır.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve bağlı Odaları bu duruma karşı etkin bir duruş sergilemekte; kendi meslek ve uzmanlık alanlarından hareketle kamuoyunu aydınlatmaya; mesleki eğitim, belgelendirme ile mesleki teknik denetim esas ve standartlarının yerleşmesine özel bir önem vermektedir.

Ana amacı, "Depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmak" olan ve Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı bünyesinde yer alan Deprem Danışma Kurulu (DDK) tarafından hazırlanan "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı 2012-2023" (UDSEP) belgesinin hazırlık süreci, belgenin ekinde yer verilen "Katkıda Bulunanlar" listesinde de görüldüğü üzere Birliğimiz TMMOB‘yi kapsamamıştır.

Toplum güvenliği açısından böylesine önem taşıyan bir stratejik plan üzerine ilk ele alınması gereken konu elbette ki planın hazırlanma yöntemi olmak durumundadır.

Bilindiği gibi, 26.05.2006 gün ve 26179 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan "Kamu İdarelerinde Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in "Genel İlkeler" başlıklı 5‘inci maddesinde "Stratejik planlama sürecinde, kamu idaresinin hizmetinden yararlananların, kamu idaresi çalışanlarının, sivil toplum kuruluşlarının, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili diğer tarafların katılımlarının sağlanarak katkılarının alınması gerektiği" belirtilmektedir.

Ancak bahse konu UDSEP (Ulusal Deprem Strateji Eylem Planı); hazırlayıcılarının da belirttiği üzere, AFAD bünyesinde yer alan Deprem Danışma Kurulu (DDK), bu kurul tarafından davet edilen kişiler ile AFAD personeli tarafından hazırlanmış olup, ilkesel olarak hem ilgili mevzuata hem de stratejik planlama doğasına aykırı bir boyut taşımaktadır.

Taslakta, "Komisyon tarafından hazırlanmış olan bu taslak Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı‘ nın (UDSEP) hazırlanması sırasında, alt çalışma komisyonlarına ait raporların içeriği ile KENTGES stratejisi ve eylem planı ve diğer ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların deprem ve diğer afetlere yönelik planlanmış hedef ve stratejileri esas alınmıştır" yönünde bir açıklamaya yer verilmişse de UDSEP sürecinde KENTGES‘te olduğu gibi her aşaması katılımcılığa açık bir yöntem izlenmemiş, sınırlı katılımcının bakış açısı ile yetinilmiştir.

Oysa bu tür stratejik planlama çalışmalarının konuyla ilgili tüm tarafları kucaklayacak şekilde organize edilmesi ve karar süreçlerinin tarafların aktif katılımı ile onların bakış açılarını da yansıtacak platformlarda şekillendirilmesi gereklidir.

Dolayısıyla, bizlerin geçmişten bu yana dile getirdiğimiz, "deprem ve afetler gerçekleştikten sonra gündeme gelen yara sarmaya ve zararların asgari düzeyde giderilmesine yönelik" yaklaşımının aşılması amacıyla hazırlandığı belirtilen böylesi bir belgenin bilimsel-mesleki-teknik otorite ve anayasal çerçevede kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu ve kamu tüzelkişiliği statüsündeki Birliğimiz TMMOB ve dolayısıyla bağlı Odalarının katkısı alınmaksızın hazırlanmış olmasının yarattığı eksiklikler söz konusu taslakta mevcuttur.

Ayrıca önemli bazı yaklaşım yanlışlıkları da bulunmaktadır;

Öncelikle "Giriş" bölümünün sonunda belirtilen ve neoliberal serbestleştirme politikalarında önemli bir yer tutan "Kamu-Özel Sektör işbirliği" yaklaşımının deprem gibi komplike ve tamamen kamusal düzeydeki bir sorumluluk alanına sokulması bizce oldukça sakıncalıdır. Zira "kamu-özel sektör işbirliği" yaklaşımının, gerçekte belirli bir alana/konuya yönelik işbirliğinin ötesinde özel sektöre daha fazla alan açma ve söz konusu alanları özel sektöre terk etmeye yönelik bir uygulama olduğu, kamu idari yapısı ile kamusal hizmetleri serbestleştirip, özelleştirmenin bu yöntemle de doğrudan bağı bulunduğu gözetilmelidir.

"Eksenler, Hedefler, Stratejiler ve Eylemler" bölümünde yapılan "Sorumlu Kuruluş: Eylemin gerçekleştirilmesi için gerekli alt yapıyı ve/veya işbirliği ve koordinasyonu sağlayacak görevli kuruluş" ve "İlgili Kuruluş: Sorumlu kuruluşun eylemi gerçekleştirmek üzere çalışmaya davet ettiği ve çalışmayı işbirliği ve koordinasyon içersinde birlikte yürüttüğü kurum ve kuruluşlar" tanımlamaları kapsamında TMMOB‘ye yalnızca bir yerde, "Eylem B.1.7.2 Meslek içi eğitim faaliyetleri" bendinde "Sorumlu Kuruluş" olarak yer verilmekte, ayrıca özel olarak belirteceğimiz üzere "İlgili Kuruluşlar" kısmında çoğu kez TMMOB belirtilmemekte; yine "İlgili Kuruluşlar" bahsinde kimi yerlerde "TMMOB", adı belirtilmekte, kimi yerlerde "Meslek Odaları" nitelemesi ile yetinilmekte; kimi yerlerde de "sivil toplum kuruluşları" şeklinde TMMOB ve ona bağlı kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını içermeyen bir niteleme yapılmaktadır.

Bu ve benzeri ad ve nitelemelerin netlikle yapılması, ad ve anlam belirsizleştirmelerinden uzak durulması gerekmektedir. "TMMOB ve bağlı Meslek Odaları" bu açıdan en doğru ve ayrıştırıcı bir ad ve işlev tanımlaması sağlayacaktır.

Diğer yandan, UDSEP eylem ve yaklaşımlarıyla afetlere/depremlere karşı güvenli yaşam için yapılması gerekenler sorunun sadece teknik bir sorun olarak algıladığını açık olarak göstermekte, depremle mücadelenin sosyo-ekonomik boyutundan uzak durmaktadır. Bu durum yukarıda da belirttiğimiz gibi UDSEP‘in hazırlanmasındaki eksik katılımın ve böylece zincirde eksik bırakılan sosyal, siyasal ve ekonomik halkaların bir sonucudur.

Oysa yıkıcı afet zararlarına yol açan nedenler, ülkedeki sosyo-ekonomik koşullardan ve siyasal ilişkilerden bağımsız değildir ve toplum içinde kurumsallaşmış ilişkilerin bir sonucudur. Afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Afeti sadece bilimsel/teknik, yasal veya kurumsal sorun odaklı olarak anlamaya ve açıklamaya çalışmak sorunu çözmeye yeterli olmaz/olamaz. Afet/deprem, merkezinde insan olan sosyal, ekonomik, teknik, kültürel, siyasal vb boyutları olan karmaşık bir olgudur.

Dolayısıyla UDSEP‘deki bu eksikliğin öncelikle giderilmesi, taslağın sosyo-ekonomik politikalar ve eylemlerle zenginleştirilmesi gereklidir.

Birliğimiz bugüne kadar, İmar Yasası, Afet Yasası, Yapı Denetim Yasası ve bunların ilgili ikincil mevzuatının sorunlu olduğunu dile getirdi. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hakkında konunun asli tarafı olan TMMOB‘nin önerileri değerlendirilmemiş; mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizin deprem tehlikesi ve riski konusunda sürekli yinelediği uyarılar Siyasal İktidarca dikkate alınmamıştır.

Yine aynı şekilde, sağlıklı ve güvenilir yapıların oluşması için çok önemli bir işleve sahip olması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası ile ilgili görüş ve önerilerimiz siyasi iktidarlarca dikkate alınmamıştır.

Ayrıca, TMMOB‘nin başta nükleer santraller olmak üzere tüm santrallerin yapımı, yer seçimi ve bunlara ilişkin deprem riskleri üzerine yaptığı hiçbir uyarı dikkate alınmamıştır.

Sonuç olarak; bir strateji belgesinin öncelikle güncel durumu değerlendirerek, neleri yanlış gördüğünü açıklaması, bunlar karşısında hangi temel felsefeye bağlanarak, geniş bir ufukta neleri değiştirme gereğini duyduğunu açıklaması beklenir. Bir strateji belgesi, mevcut durumun sürdürülmesini değil, hangi köklü değişikliklerin zorunlu görüldüğünün açıklamasını yapma yükümlülüğündedir. Mevcut taslak, bu anlamda zayıf bir metindir.

Ülke geleceği için son derece önem taşıyan "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı" gibi bir belgenin ancak "toplumsal bir sözleşme" niteliği taşıdığında bir anlamı olacağı açıktır. TBMM‘de 23. Dönemde kurulan "Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırması Komisyonu Raporu" dahil konuyla ilgili tüm dokümanlarda vurgulanan katılımcılığı esas alan bir yöntem izlenerek hazırlanmadığı sürece bu planın hayatta karşılık bulması zor gözükmektedir. Bu nedenle hazırlanan taslağın, süreç içerisinde yer alan tüm aktörler ile siyasi partilerin de katılacağı toplantılar dizisiyle yeniden ele alınması ve sonucunda mutabık kalınan metnin stratejik eylem planı olarak toplumun önüne getirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Okunma Sayısı: 765